"Kurtla beraber kuzuyu boğup sonra oturup çobanla ağlamaktan vazgeçin!

Şimdiye dek elimizden gelen tüm mücadele yöntemlerini kullanarak; mağduriyetimizi kamuoyuna ve hükümete duyurmaya çalıştık. Ve duyurduk. Bu yıl yaşanan mağduriyet öğretmenlerin şimdiye dek yaşadığı en büyük mağduriyetti çünkü. Bunları şimdiye dek çokça anlattık. Her şeye rağmen talebimizi karşılamamak için büyük bir dirayet gösterildi? Suçumuz neydi?
 
Yakınlarda herhangi bir seçim ya da referandum olmaması mı?
Puanlarımızı çokça defa kullanamamış olmamız mı?
Tamamen demokratik mücadele yöntemlerini kullanmış olmamız mı?
Herhangi bir siyasi söylem kullanmamız mı ya da herhangi bir siyasete angaje olmamamız mı?
 
Madem cezamızı kestiniz, 11 yıldır yapılan bu atamayı yapmadınız o halde suçumuzu da söyleyin. Ama yalana, kamuoyunu kandırmaya dönük ifadelere uğramadan, inkara sığınmadan cevap verin!
 
Bu soruya doğru bir cevap veremeyeceğinizi biliyoruz. Fakat sizler şimdiye dek yaptığınız açıklamalarla sürekli meseleyi çarpıttınız, halkın kafasından bu mağduriyeti silmek adına göstermelik söylemler kullandınız. Zira herkes bizleri Ankara’nın soğuğunda titrerken, hakkımızı ararken gördü, tanıdı. Kanun dediniz eş durumu atamasıyla kendiniz deldiniz kanunu ki anayasa mahkemesi de iptal etti. Nitelik için alan sınavı dediniz; hayvan yetiştiricileriyle, ziraatçılarla 50 Bin’in üzerinde “ücretli köle” aldınız. Mali planlama dediniz; öğretmenler dışında her şeye yatırım planlaması yaptınız. IMF’ye ve diğer ülkelere milyonlarca dolar borç veriyoruz diye kasılanda sizdiniz, 120 bin öğretmen açığım var fakat alım yapacak param yok diyende sizsiniz. Bizzat bakanlarınızın ifadeleri ile mesleğimizin itibarsızlaştırılması da cabası…

Hükümetin diğer yetkililerine de iki çift laf etmek isteriz. Madem söyledikleriniz gerçeği yansıtmıyor, madem söylediklerinizin başbakan nezlinde bir kıymeti yok o halde neden on binlerce insanı umutlandırıp umutlandırıp sonra hayal kırıklığına sevk etmektesiniz. Hepiniz kariyerinizin zirvesindesiniz. Fakat başbakan yardımcılığı, hükümet sözcülüğü, bakanlık gibi koltuklarda oturup kendi alanınızla alakalı bir kararda bile söz söyleme yetkinizin olmadığını görüyoruz. Bunu bile yapamadığınız noktada o koltuklarda oturmanın sizler için ne ifade ettiğini sorgulamanızı salık veriyoruz. Ya da durum daha kötü, daha vahim: “Kurtla beraber kuzuyu boğup sonra oturup çobanla ağlamak” atasözünde anlatıldığı gibi bizlere karşı tavrınız…
 
Atama yoksa oy da yok mu?
 
Bizler asla bu meseleyi bir pazarlık meselesi olarak görmedik. Talebimizin siyaset üstü ve çeşitli kesimlerden pek çok insanı ilgilendirdiğini anlatmaya çalıştık her platformda. Fakat unutulmaması gerekir ki parlamenter sistemde ve “demokrasilerde” halk oylaması ile parlamentoya milletvekili seçilir. İnsanlar memnuniyetlerini ve memnuniyetsizliklerini sandığa yansıtırlar. Bu soruya cevabı biz değil bizzat başbakan vermiştir: “Sizin oyunuza ihtiyacım yok” Bunun üzerine ek bir söz söylemeye gerek duymuyoruz.
 
Şubatçılar Grubuna, Grubumuza…
 
Bu haksızlık bizden önce de vardı, fakat biz bunu en yoğun hali ile yaşadık, bu mağduriyetler bu bakış açısı ile önümüzde ki yıllarda daha da artarak devam edecektir. Dolayısı ile bizler bu mücadeleden vazgeçemeyiz. Vazgeçmemeliyiz. Dahası haksızlık bize yapılsa da yapılmasa da ses çıkarmalıyız. Zira bugün bizim talebimizi bizden başka kimsenin samimiyetle ele almaması da bundandır. Sizlerden ricamız süreci takip etmeniz, grupla beraber karar süreçlerine dahil olmanız. Elbette ki bundan sonraki çalışmalarınızı ve çabalarınızı aksatmadan sürecin bir parçası olmanızı istiyoruz. Bu anlamda gruba emek veren yeni arkadaşlarımızın da bize katılmasını rica ediyoruz. Zira mücadelemiz devam ediyor, herhangi bir tarihe kadar değil! Bu meseleler adil ve hakkaniyetli şekilde çözümlenene kadar MÜCADELE eden bir topluluktur artık grubumuz."