Lakin bu meselenin altı da üstü de çok karışık. “Borsa” benzetmesi üzerinden gidersek; anladığım kadarı ile “öğretmenleri yatırım aracına” dönüştürenlerle yatırımcı pozisyonunda olan veliler arasında kazan-kazan ilişkisi var.

“Bir dokun bin ah işit” sözünün tam karşılığını bu konuya değinince yaşadım.

Zaman zaman kamuoyu tepkisini ölçmek ve detay bilgi almak için toplumun tamamını ilgilendiren konularda takipçilerime başvuruyorum. “Parayla öğretmen seçme” haberleri üzerine Twitter ve Instagram’da konuyla ilgili bir paylaşım yaptım ve ‘bazı devlet okullarında veliler tecrübeli öğretmenleri parayla seçiyorlarmış, 60 bin TL’ler telaffuz ediliyor, böyle bir tarife ve uygulamayla karşılaşan, ödeme yapan var mı?’ diye sordum. Paylaşımlara iki binden fazla kullanıcıdan yanıt geldi. Birçoğunu okudum. Sadece veliler değil, okul idarecileri ve öğretmenler de yazdı. Bazılarına özelden sorular sordum, yanıtlar aldım.

Bu arada “öğretmen borsası” haberini NTV’de izledim ama konuyu gündeme Türkiye gazetesi taşımış. Mahmut Özay imzalı haberde, “1. sınıfa gidecek çocukları için tecrübeli öğretmen isteyen veliler kesenin ağzını açtı, okul idareleri tarife bile hazırladı” deniliyor. İşittiğim “ahlar” da bu bilgiyi doğruluyor. Kazan-kazan ilişkisi; kesenin ağzını açan veliler ile öğretmene göre tarife hazırlayan okul idareleri arasında kurulmuş zaten. Yani devlet okulları, 1. sınıflara kayıtlarda velilerden yüklü miktarda bağış talep ediyorlar ve veliler de bu paraları ödemeyi büyük oranda kabul ediyorlar.

Veliler bu paraları ne için ödüyor peki?

Eğitim camiasında tecrübeli, öğrencilere ilgi ve alakası yüksek öğretmenlerin piyasası oluşturulmuş. Dikkat edin, “oluşmuş” demedim. Her veli çocuğunun okuldaki en gözde öğretmenin sınıfında okumasını ister. Normalde ilk kayıtlarda öğretmenler ve sınıfları kurayla belli oluyor. Ancak bir veli “benim çocuğum illa o gözde öğretmenin sınıfında olsun” istiyorsa, buna bir formül getiriliyor. Bağış yapması isteniyor ya da bağış yapmayı veliler teklif ediyor. Bu durumda çocuk kuraya girmiyor, direkt sınıfa yerleştiriliyor. Para ödemeyi kabul etmeyen veya ödeyemeyen ailelerin çocukları ise kurayla yerleştiriliyor.

Böylesi bir kayıt yöntemi eğitimde fırsat eşitliğini, yani herkesin eşit imkanlarda eğitim alması ilkesini daha birinci sınıfta ve devlet okulunda ihlal ediyor, ettiriyor. Lakin bu piyasa bugün oluşmamış. Yıllardan beri işleyen gayri resmi ödeme sistemi, bu yıl bağışlar 15-20 bin TL’lere çıkınca gündem oldu.

Fiyatlar ise şehrine, semtine ve okuluna göre değişiyor.

Gözlemim şu ki, 60 bin lira tavan rakam. Ancak çok sayıda veliden “biz 20 bin TL ödedik” mesajı aldım. Çok sayıda veliden de, “çocuğum iyi bir öğretmende okusun diye talep edilen parayı ödemeyi kabul ettim” minvalinde yanıtlar aldım. Bir anne şunu yazmış: “Kızımın gittiği okulda öğretmen seçme ücreti 20 bin TL. Tabiri caizse bu para ile seçme yöntemi ile kapış kapış gidiyor öğretmenler. Öğretmenin tecrübesine ve bilgisine göre fiyatları artıyor. Bizim okulda 10-20 bin arası değişiyor fiyatlar. 4. sınıfı bitirip tekrar 1. sınıf okutmaya başlayacak öğretmen, mayıs ayında okul kapanmadan onun sınıfına gelmek isteyen veliler ile ön görüşme yapıp sınıflarını kuruyorlar.”

Gördüğünüz gibi veliler imtiyaz isteyince okul idareleri de bu talebi gayri resmi döner sermaye sistemine dönüştürmüş. Bir okul müdürü, telefonumu bulmuş aradı. Tüm okullarda “öğretmen borsası” olduğunu ve idarelerin buna mecbur kaldığını söyledi. “Neyin mecburiyeti?” diye sordum ve şunları söyledi: “Bizim okul dört katlı. Müstahdem diye bilinen 10 personel çalışıyor. İkisi TYP (Toplum Yararına Program) personeli. Yani maaşını devlet ödüyor. Geri kalan 8 çalışanın maaşını okul ödüyor. Aylık maaş ve sigorta giderleri 180 bin TL. Biz de bu parayı okul aile birliği üzerinden toplanan bağışlarla ödüyoruz. Ne idarenin ne de öğretmenlerin cebine tek kuruş para girmez. Mümkün değil.”

Buradan bakınca da okul idaresi haklı görünüyor.

Bakın bir veliden aldığım mesaj, meselenin temeline inmemizi sağlayacak: “Biz de kayıt bağışı yaptık. Ancak o paraların nerede kullanıldığını biliyorum. Okulumuz çok temiz. Düzenli. Çocuklarımızın kullandıkları tuvaletler her teneffüste temizleniyor. Sıvı sabunlarına kadar kontrol ediliyor. Yan mahalledeki okulda böyle bir sorun var mesela. Personeli az. Temizlenmeyen tuvaletlere girmek istemiyor çocuklar. Sabahtan akşama kadar “tutmak” zorunda kalıyorlar. Hangi anne baba razı olur?”

Olmaz. Devlet de razı olmaz. Olmamalı.

Lakin görüldüğü gibi bu mesele önü alınamaz bir noktaya ve sorunlar yumağı olmaya doğru gidiyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yeni dönemdeki hamleleri çok yerinde. Ortalama altında kalan öğrencilere sınıf tekrarı getirilmesi, devamsızlıkta taviz verilmeyecek olunması ve açık liseye geçişin zorlaştırılması çok yerinde oldu. Okullarda bir çeşit ayrımcılığa neden olan “öğretmen borsası” meselesine ve de bağlantılı olarak okulların personel ihtiyacı sorununa eğileceğini de düşünüyorum. Bana gelen mesajlara göre velilerin de Bakan Bey’den beklentisi yüksek. Bekleyip göreceğiz…

Yazan: Ersin ÇELİK / Yeni Şafak ( Kaynağından oku )