Siyasi iktidarın eğitimin ticarileştirilmesi ve dinselleştirilmesi yönündeki uygulamalarına kayıtsız şartsız destek veren, Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen) Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, “Kemalist ruhu, Kemalist ideolojiyi müfredatımızdan ciddi bir şekilde arındırıp medeniyet değerlerini içselleştirmiş bir müfredatı bu ülkenin en büyük sivil toplum teşkilatı olarak ortaya koymamız gerekiyor” diyerek, bugüne kadar eğitim sisteminde yaşanan ve eğitimin evrensel ilke ve değerlerine açıkça meydan okuyan düzenlemelerin yeterli olmadığını açıkça ifade etmiştir.

Türkiye’de eğitim sisteminin “tek din, tek mezhep” anlayışı doğrultusunda biçimlendirilmesi, zorunlu din dersi dayatması, karma eğitim karşıtlığı gibi eğitim biliminin en temel ilkelerini yok sayan bir zihniyetin böyle bir dil kullanması şaşırtıcı değildir. Son olarak Karaman’da yaşanan ve tüm ülkede gündem olan çocuklara yönelik “cinsel istismar” konusunda tek kelime etmemiş olanların birdenbire eğitim müfredatından şikayetçi olması dikkat çekicidir. Bu çağ dışı zihniyet, yıllardır çocukları “çocuk” olarak değil, “cinsel obje” gibi gördükleri için sürekli karma eğitim karşıtlığı yapmakta ve 18 yaşından küçük kız çocuklarının başını örtmesi gerektiğini savunmakta, bununla birlikte eğitimde yaşanan ticarileşme ve piyasalaştırma uygulamalarına açıkça destek vermektedir.

Tüm ülkenin çocuklara yönelik cinsel istismar haberleri ile çalkalandığı, MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı ve iktidar destekli dini vakıf ve cemaatlerle yapılan işbirliği ve anlaşmaların arttığı bir dönemde böyle kışkırtıcı bir açıklama yapmanın tek nedeni, dini vakıflara ait evlerde yaşanan çocuk istismarlarını unutturma ve gündemi değiştirme çabasıdır.

Yıllardır iktidar desteğiyle büyüyen, hükümetin ve MEB’in attığı her adıma kayıtsız şartsız destek sunanların “medeniyet değerleri”nin ne olduğunu eğitim emekçileri başta olmak üzere, herkes çok iyi bilmektedir. Eğitim sisteminin tamamen dini kural ve referanslara uygun hale getirilmesi, karma eğitimden vazgeçilmesi, “Tek din, tek mezhep” anlayışının ürünü olan zorunlu din dersi dayatmasının sürmesi, din derslerinin anasınıfına kadar indirilmesi vb. gibi eğitim bilimine aykırı olan ne kadar söylem ve uygulama varsa hepsinin arkasında bu zihniyeti ve temsilcilerini görmek mümkündür.

Günlerdir ülke gündeminde ilk sıralarda olan dini vakıf ve cemaat evlerinde yaşanan cinsel istismarlar hakkında hiç ses çıkarmayanların Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü hedef alan açıklamalar yapması dikkat çekicidir. Eğitim ile ilgili olarak attıkları her adımda eğitim biliminin temel ilkelerini ayaklar altına alan, çocuk hakları sözleşmesine aykırı eğitim politikalarına destek veren ve bütün bunları “medeniyet değerleri” olarak pazarlamaya çalışan bu çağ dışı zihniyeti anlamak için eğitimde ırkçı, mezhepçi ve ayrımcı uygulamalara bakmak yeterlidir.

Türkiye’de kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı mücadelesinin temsilcisi olarak, insanlığın ortak evrensel değerlerine meydan okuyan, çocuk istismarcılarına tek söz söylemeyip, Atatürk ile uğraşarak gündem yaratmaya çalışanları, “medeniyet değerleri” diyerek savaş açtıkları laik bilimsel eğitim anlayışına saygı duymaya davet ediyoruz.