İbrahim BİCAN

Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Atatürk Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezunuyum. Şu an Erzurum’da MEB bağlı bir lisede İngilizce öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Ayrıyeten uzmanlık alanım YDS eğitimi, bu alanda çalışmalarımı yürütmekte ve eğitim vermekteyim.

Direk en can alıcı sorumu sorarak başlamak istiyorum, Sizce Neden Türkiye’de yabancı Dil Öğrenemiyor ve öğretemiyoruz?

Aslında çok iyi bir yere değindiniz. Bunu ben de defalarca kendime sormuşumdur. Neden öğrenemiyorlar? Biz mi öğretemiyoruz? Nerede hata yapılıyor? İlkokul 4. Sınıftan itibaren İngilizce dersleri alıyorlar ama hala yabancı dil düzeyimiz çok düşük. Bunun gibi daha birçokları. Ve şunu fark ettim çalıştığım lisede, ilkokul öğrencileri ile lisedeki öğrencilerimize dil öğretmek arasında hiçbir fark yok. İki grupta ilk defa karşılaşıyorlar gibi sıfır bir şekilde karşımıza çıkıyorlar. Daha önce hiç bu dersi almamışlar gibi. Daha da kötüsü çocuklar korkmuşlar, matematik gibi sayısal bir dersten ziyade İngilizce öğrenmekten korkmuşlar. Bunun sebebini de fazlasıyla yapıya takılmak da olduğunu düşünüyorum.

Yani eğitim sistemimiz yabancı dil öğretiminde başarısız olduğu gibi öğrencilerde öğrenemeyeceklerine dair bir çaresizlik mi yaratmakta?

Kesinlikle. Bence esas mesele öğretememek değil, ısındıramamak, korkutmak. Eğitimde yapılanlar birçok öğrencide ben yapamıyorum, anlamıyormuşum algısı oluşturmakta. Çocuk o kadar korkuyor ki ağzımdan çıkan İngilizce bir kelimeyle, bu kelime ne olursa olsun paniklemesine, korkmasına sebep oluyor. Hâlbuki çok basit kuralı olan, çok kısa bir diyalog kurmaya çalışıyorum. Muhtemelen korkmasa cevap da verebilecek. Ancak çok küçük yaştan o kadar korkmuş ki bu kelimelerden, öğrenilmiş bir çaresizlikle kendini anlamayacağına ve öğrenemeyeceğine adeta şartlamış. Her karşılaştığında da panik oluyor. Bunu yadırgamıyorum artık. Yabancı diller öğretilirken sürekli tahtaya formül gibi yazdırılıp ezberletilmeye o kadar alıştırılmış ki öğrencilerde haliyle sadece matematik sorusu çözer gibi çözebiliyorlar dili. Konuşma maalesef sıfır, bir şeyler konuşmalarını istediğimizde panikliyorlar haliyle. Hâlbuki konuşabilmek bir dil öğreniminde en temel esastır. Konuşturamıyorsak öğrettiklerimizin hiçbir önemi kalmıyor bir yerde.

Okullarda dil öğrenemememizin sebeplerini sıralayacak olursak neler diyebilirsiniz? Gramer öğretimine mesela fazla mı yükleniliyor?

Ben en temel sebep olarak önemsenmediği kanaatindeyim dilin. Hâlbuki üniversite eğitimde ve sonrası için çok elzem bir bilgi. Öğrenilmiş olması bu aşamada öğrencilerin çok daha ilerlemelerine sebep olacak, eğitimleri içinde çok fazla kapı açacak. Ama kimse bunun farkında değil ya da bu şekilde davranıyor.  Gereken önemi kimse vermiyor açıkçası, toplumun her kademesinde bu böyle. Varlıklı aileler çocuklarını tamamen yabancı dil ile eğitim veren okullara göndererek bunu bir şekilde hallediyorlar ancak herkesin bu okullara girebilmesi mümkün değil. Herkesi bu okullara sokamayacağımıza göre bu özel kurumların uygulamalarını yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bu fırsat eşitliğini sağlayabilmeliyiz. Bir öğrenci devlet okulundan mezun olduğunda İngilizce konuşabiliyorsa gerçekten MEB üzerine düşeni yapıyor demektir. Ancak şu an için bunun çok uzağındayız. Hatta o kadar uzak ki geminin bayrak direği bile henüz görünürde yok.

Eğitim sistemimiz yabancı dil öğretimine gerekli önemi vermemekte mi?

Bence önem vermemek diyemeyiz. Daha çok ne yapması gerektiğini bilmiyor. İlkokul 4. Sınıftan itibaren müfredatta yer veriliyorsa bu öneminin fark edildiği ancak metodun yanlış, çok çok yanlış olduğu anlamına geliyor. Asıl sorgulamamız gereken şeyde neden ısrarla buna devam ediliyor olduğu. Öğretemiyorsak, öğrenemiyorsa öğrenci işte tam burada ters giden,  olmayan bir şeyler var demektir. Yanlış metot da ısrar etmek hem emek, hem zaman hem de servet kaybı demek. Havanda su dövmekten farksız.  Öğrencilerin yabancı dil sınav ortalamaları dediğim şeyi doğruluyor aslında. Acı olansa bunun normal karşılanıyor olması.

Öğrencilerin yabancı dil öğretimine önemin yetersiz olmasının yanında, bu eğitimi verecek olan öğretmenlerinde çok yeterli bir eğitim aldıklarını görmüyorum maalesef. Buna verilen önemde olması gereken düzeyde değil. Haliyle dersin öğretmenini yeterince eğitememişken onların yetiştirecekleri kuşaklardan başarı beklemek de beyhude olur.

Türkiye’de ki İngilizce öğretmenleri İngilizce konuşabiliyorlar mı?

Çok net bir şekilde şunu söyleyebilirim ki beş kişiden dördünün orta düzeyde İngilizceleri. Onda dokuzunun İngilizce konuşabildiğini sanmıyorum. Ve bu kişilerin lise düzeyinde ders verebilecek seviyede olmadığını söyleyebilirim. Kendi bölümümden mezun olan çevremden yola çıkarak bunu söyleyebilirim. Hatta çok üzücü ki birçoğunun paylaşımlarından bile bunu görmek mümkün, yanlışlar hatalar o kadar çok ki, bunların nasıl İngilizce öğreteceklerini merak ediyorum. Çok da meraklanmamak gerek sanırsam çünkü başarımız ortada. Sebepleri de çok bariz. Öğretmenlerimizin dil eğitimine gerekli önemi vermeden öğrencilerden başarı beklemek çok da mantıklı gelmiyor açıkçası. Sorunların temeline inilmeli bence, yüzeysel çözümler ve çabalar vakit ve emek kaybından başka bir şey değil. Öğretemediğimiz gibi birde korkutuyoruz. Öğrenmemeleri ve öğrenemeyeceklerine inanmaları üzerineyse çok etkili bir sistemimiz var hakkını vermek lazım.

Temel problemi keşfettik, peki nasıl öğretilmeli yabancı dil, siz nasıl bir metot izliyorsunuz? 

Olabildiğince fazla yabancı dile maruz bırakmaya çalışıyorum öğrencilerimi. Dinlemeler ve dinlediklerimiz üzerinden çözümlemeler yapıyoruz. YDS öğretimde dinleme çok daha ağırlıklıyken normal derslerimdeyse konuşmaya çok daha ağırlık veriyorum. Çünkü konuşamadıktan sonra istediği kadar kâğıt üzerinde doğru yapsın öğrenmiş sayılmıyor. Çünkü unutacak. Kullanmalı ki öğrenebilsin, bunu da ancak konuşabilince başarabiliriz. Konuşabilme çok önem arz ediyor bu aşamada. Sınıfı susturarak bunu başaramayız. Sistemimiz susturma üzerineyken konuşarak öğrenmelerini nasıl sağlayabiliriz ki? Zaten yeni bir dili konuşmanın vermiş olduğu çekingenliği yıkmanın zorluğu ile mücadele edilecekken birde konuşmayı eğitimde kullanmıyor olmamız kabul edilebilecek bir şey değil. Ee tabi okul ve sınıf mevcutları ve tek öğretmenin bunu sınıfta başarabilme imkânını görmemezlikten gelmek fazlasıyla hayalperestlik olur ki bu sorunun sadece İngilizce dersi için değil bütün dersler için bir sorun olduğu kanaatindeyim. Bu başlı başına ele alınması gereken apayrı bir konu.

Esas konumuza gelecek olursak yine ben dilin kesinlikle konuşularak öğrenilebileceğini düşünüyorum. Konuşma konuşularak öğrenilebilir.  Buna en yakın beceride dinlemedir. Dinleme ile de desteklenmeli. Ancak burada şunun da altını çizmek gerek,  yabancı şarkı dinleyerek İngilizce öğrenebileceğimiz algısı oluşmasın. Burada dinlemek çok daha sistemli ve bilinçli bir eylem. Dinlediğini bilmek ve takip etmek çok önemli. Kelime ezberlemek biraz beyhude bir çaba. Hatta dil öğreneceğim diye gramerde boğulup kalmak çok yanlış, dil öğreniminde gramer ile başlamak ve fazla ağırlık vermek öğrenmeyi çok çok yavaşlatmaktadır.

Burada hemen sormak isterim, Avrupa da insanlar İngilizceyi konuşurken grameri bizlerin öğrendiği şekilde kullanıyorlar mı? Bizler kadar ağır bir gramer eğitimi alıyorlar mı onlarda?

Evet, aslında bu da çok önemli bir konu. Mesela bir örnek vereyim. Bizim dil sınavlarımız, Edebiyat, Türkçe sınavlarımız gibi onlarında dil sınavları var. Bu sınava 16 senesini İngiltere’de geçirmiş, anadili İngilizce olan bir öğrencim oldu ve ben buna İngilizce eğitimi verdim sınavı için. Gündelik konuşulan dillerinden o kadar bambaşka ki, gramerden o kadar uzaklar yani. Gündelik hayatta kullanımı o kadar düşük ki onlar bile gerek duyunca öğreniyorlar, biz ise direk ondan başlıyoruz öğretmeye. Gerek var mı gerçekten buna.

Yani anadili İngilizce olan biri ülkemizdeki dil sınavlarına girecek olsa mutlaka ön hazırlık yapması mı gerekir diyorsunuz?

Aynen öyle, hazırlıksız girecek olanların çok da başarılı olacaklarını sanmıyorum. Biz ise grameri ezberletiyor ama gündelik iletişim dilinden ve metodundan çok uzak bilgiler yüklüyoruz insanlara. Haliyle onlarda mecburen öğreniyorlar sınavlarda başarı elde edebilmek uğruna, sonra Avrupa’ya gidince ya da yabancı bir turist ile karşılaşınca kalakalıyorlar öylece. Ezberletilenler hiçbir işe yaramıyor, çünkü onlar da bu seviyede kullanmıyorlar. Bizimkiler başlıyorlar tekrar öğrenmeye baştan, ne gerek var buna. İşkenceden başka bir şey değil bu. Avrupa da kimse bizden harika gramer kullanarak konuşmamızı beklemiyor emin olun. Onlarda konuşmuyor çünkü. Önemli bir kısım da dil çok esnektir, matematik gibi kesin formüller ve cevapları olan bir işlem değildir. Yarıda da bıraksanız dilde karşı taraf onu tamamlayabilir ve anlaşılabiliriz ancak bir matematik problemini yarıda bırakamayız, çözümü kesin yazılmalı. Bundan ötürü dilin matematik problemi gibi öğretilmesini son derece yanlış buluyorum. Mesele iletişimse bu kadar zorlamak yersiz. Zamanla zaten seviye de yükselecektir. Bizdeki dil eğitiminde İngilizce çıplaklaştırılıp tekdüze bir hale getirilmiş vaziyette.

Peki, Ülkemizdeki YÖKDİL, YDS gibi dil sınavlarında başarı elde etmiş birinin İngilizceye tamamen hâkim olduğunu söylemek mümkün mü?

Kesinlikle söyleyemeyiz. Bu sınavlar okuduğunu anlamaya yönelik sınavlar daha çok. Harika seviyede yabancı makaleler de okuyabilir hatta anlayadabilirler. Ancak bir dili konuşmak, konuşabilmek çok farklı bir mevzu. 90 ve üzeri almış 100 kişiyi bir araya toplayın inanın konuşamazlar. Bu yüzden eğitim verirken zor olanı yapmaya çalışmak zaman ve emek kaybından başka bir şey değil. Zaten yapamıyoruz da. Buna gerek de olmadığını görebiliriz. Konuşma diline ağırlık verip gerek duyulduğunda dilin temel becerisini kavramış bir halde grameri ve daha üst seviyeleri öğrenmeyi bireyin kendisine ve üst basamaklara bırakmalıyız. En azından onu bu seviyeye ulaştırmak ilk etaptaki amacımız olmalı.

Dil öğreniminde dile maruz kalmanın öneminden bahsettiniz. Acaba yabancı dizi ve filmlerin buna katsını ne oranda?

Çok fazla dizi ve film izlemek hemen konuşabileceğiz anlamına gelmemeli. Kulak aşinalığı sağlaması sebebiyle faydası var diyebiliriz. Ama sadece bu. Konuşma zorla da olsa konuşarak öğrenilebilir. Dil öğreneceğim diye gece gündüz dizi ve film izlemek çok yersiz bir çaba. Yabancı dil öğrenimi üzerine sohbet kanalları ve uygulamaları var. Bunlarda vakit geçirilmesini tavsiye ederim. Dizi ve film izlemeleriyle bir problemim yok yanlış anlaşılmak istemem bende izlerim ama bu sezondan sonra dil öğreneceğim diye bir algıya kapılmasınlar. Ben bile İngilizce öğretmeni olmama rağmen burada konuşma ihtiyacı hissediyorum. Çünkü konuşmadıkça konuşmam geriliyor.

Yabancı dil eğitimini tamamıyla konuşma üzerine mi temellendirmeliyiz sonuç olarak?

Benim fikrim yabancı dil eğitiminde %70 konuşma ağırlıklı ve konuşabilme üzerine olmalı. Devamında dinleme gelmeli. Gramer en son öğretilmeli. İngilizceyi akıcı bir şekilde konuşabilmeye başlandıktan sonra gramere geçilmeli. Gramer öğrendiklerine cila çekmek gibi olmalı. Mesele anlaşılmak olmalı,  korkutmamalı. Öğrenci benim dediklerimi bile tekrarlamaktan korkuyorsa burada ters giden bir şeyler var demektir. 

Hocam peki dil eğitimine okullarımızda geç mi başlıyoruz bu durumda, daha mı erken başlanmalı? Bunun en ideali nedir?

Hepimizde dil öğrenmeye yatkınlık var ancak yaşın ilerlemesiyle bu sanırım bir nebze de olsa zorlaşmakta. Ancak çok erken verilmeye başlandığında da anadilde bozulmalar olabilmekte.

Anadili doğru öğrenmenin başka dilleri öğrenmede etkisi ne öcüde?

Çok önemli bir faktör. Kişi kendi dilini doğru konuşabilmeli ki başka dilleri öğrenebilsin. O yüzden çocukların küçük yaşlarda dil öğrensinler diye ana dili kavramadan birkaç dile maruz bırakılmalarını sakıncalı görüyorum. Biraz sırayla hareket edilmeli, ana dili kavradıktan sonra böyle bir girişimde bulunulması daha da başarı getirecektir. Zaten yeni kuşak biz öğretmesek de büyük oranda İngilizce konuşuyor. Gündelik popüler konuşma dilinin yarısı yabancı kelimelerden oluşmakta. Şu an Z kuşağı dediğimiz nesil zaten sentez bir dil konuşmakta.

Hocam yeni neslin konuştuğu dil zaten yarı yarıya sentez ve yabancı bir dil ise, neden tamamıyla konuşmakta bu kadar zorlanılmakta?

Evet, İngilizce konuş dediğimizde konuşamazken günlük hayatta kullandığı kelimeler çoğunlukla yabancı olabilmekte. Ancak bu kelimelerde tam anlamıyla İngilizce değil. Sentez farklı bir dil. İngilizcede de olmayan kullanımlar. Öğrenemeyince ya da öğretemeyince sosyal medyadan da sürekli maruz kalarak kendince dil oluşturuyorlar. Bu ana dilimiz Türkçeye de zarar veriyor. Ben özellikle buna dikkat ediyorum. Türkçe konuşurken Türkçeyi olabildiğince düzgün kullanmaya özen gösteriyorum. Yarı İngilizce yarı Türkçe konuşmak iki dile de, öğrenilmesine ve kavranmasına da zarar verir. Ara sentez bir dil çok saçma ve itici duruyor kanaatimce.

Hocam eğitim camiasında özellikle duyduğum bir söylem var, Avrupa’nın kültürüne olan yabancılığımızdan ötürü dil öğrenemediğimiz. Buna ne diyorsunuz? Doğruluk payı var mı?

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki bundan söz etmek çok da doğru ve mantıklı değil. Tüm dünya koca bir köye dönmüşken Avrupa’yı bilmediğimizi, başka ülkelerden bihaber olduğumuza inanmak çok gerçekçi değil. Giyinişimiz, izlediklerimiz, yediklerimiz, beğenilerimiz bile büyük ölçüde benzer durumda artık. Avrupa’dan çok farklı olduğumuzu düşünmüyorum. Kültürlerini kavrayamamakla alakalı bir durum değil bu, tamamen yanlış metot ile alakalı.

Hocam çok keyifli ve faydalı bir röportaj oldu, son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Dil eğitiminde bizi kurtaracak tek şeyin öğrencileri soğutmadan, korkutmadan yabancı dil eğitimini sevmelerini sağlamak olduğunu söyleyebilirim. Not ve sınav kaygısı ile öğrenmelerini zorlaştırmamalı, korkutmamalıyız. Yabancı dillere karşı mevcut önyargıyı yıkmak bütün eğitimcilerin başlıca görevi olmalıdır.

Röportaj: Ömer Dinler / guncelegitim.com