Ankara Eğitim Platformu tarafından düzenlenen “Geçmişe ve İleriye Bakmak” webinarında OECD Eğitim ve Beceriler Müdürlüğü Direktörü Andreas Schleicher, Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fernando Reimers ve Küresel Eğitim Danışmanı Prof. Dr. Ger Graus Obe 400’den fazla Türk eğitimciyle bir araya geldi.

Teknoloji öğretmenlerin yerini almayacak

 

EN GELENEKSEL SINAV SİSTEMLERİMİZ YIKILDI

“Pandemiyle birlikte gördük ki teknoloji eğitimde bir fark yaratmaya başladı” diyen Andreas Schleiher yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Değerlendirme ve sınavlarda büyük değişimler görüyoruz. Simülasyonlar, makine algoritmaları çok faydalı artık. 300 yıl önce değerlendirmelerde ne sonuçlar çıkıyordu. İnsanlar öğreniyorlar, öğrendiklerinizi gösterin deniliyor. Bunu teknoloji tabanlı yapmak birçok avantajı da beraberinde getirdi.

Pandemiyle en geleneksel sınav sistemlerimiz yıkıldı. Çünkü dijital çağ için uygun değildi. Teknoloji tekrar ama farklı şekillerde yapmamızı sağlıyor.  Öğretmenler öğrencilerin nasıl farklı öğrendiğini görüyor. Nerede sıkılıyorlar, nerede takılıyorlar. Nasıl daha iyi şekillendirebilirler, onu görüyorlar. İleriyi yeniden şekillendiriyoruz.”

 

OKULLAR KENDİNE ÖZGÜ ÇÖZÜMLER GELİŞTİRMELİ

Geçtiğimiz dönem PISA çalışmasına baktığımızda öğrenme kazanımlarıyla ilişkili farklar ortaya çıktı. Teknolojiyi nasıl kullandığınız önemli. Teknoloji öğretmenleri çok güçlendirebilir. Ancak en iyi teknoloji bile olsa öğretmenin yerini alamaz. Sosyal bir ilişki, bir doku gerekiyor çünkü eğitimde.

Okulların kendine özgü çözümler geliştirmesi gerekiyor. Öğrencilerin ve öğretmenlerin daha iyi olması için çok parçalanmış bir sistemle karşı karşıyayız. Çok fazla ev ödevi var mesela burada pedagoji odak noktada olmalı, teknoloji değil. Çözümün işlemesi için öğretmenlerin tasarımın tam kalbinde yer alması gerekiyor. Öğretmenleri sürece dâhil etmezseniz, çözümü uygulamasını bekleyemezsiniz. Öğrenme dediğimiz süreç işlemsel değil çünkü. Öğretmenlerin teknoloji kullanımlarını artırmak gerekiyor. Eğitimde işlevsel bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Öğrenme ortamlarını da harmanlayarak akıllı sistemler kurulması ve bunun herkes için işlemesi lazım. Bu sistem herkes dâhil edilerek tasarlanmalı. Teknoloji burada daha kişisel bir öğrenme süreci tasarlayabilir. İnovasyon dostu bir ekosistem kurulabilir. Şeffaf ve tarafsız.

 

DİJİTALE DOĞSALAR BİLE DİJİTAL YERLİ DEĞİLLER

Dijital vatandaşlık, 15 yaşında bir çocuk birçok teknolojik cihaza sahip. Ancak önemli olan bunlara sahiplik değil, bu bilgi akışının içinde doğru yönü bulabilmekte. Örneğin, Çin’de bu kitlenin yüzde 50’si dijital dünyada doğruları bulabiliyor. Türkiye’de ise rakam daha düşük. Çoğunluğu dijitale doğmasına rağmen dijital yerli olamıyor. Eskiden kitapta okuduğumuz doğruydu, şimdi birçok şeye internette cevap buluyoruz ancak ne doğru ne yanlış bilmiyoruz. O yüzden doğruyu bulabilmek önemli. Buna da ikinci dijital uçurum diyebiliriz. Teknolojiyle birlikte yetkin katılım, içerik üretilmesi önemli. Öğrencilerin seslerini duyurabilmesine fırsat sağlamak önemli. Onları dinlemek lazım, tasarımda onların sesine kulak vermeli, öğretmenleri desteklemeli, okulların herkesin öğrendiği bir sistem haline gelmesi ve diğer sektörlerle de ortaklık kurulması önemli.

 

AKADEMİ KADAR İYİLİK HALİ DE ÖNEMLİ

Sosyal içerme, koronavirüsten etkilendi çocuklar ama daha az kırılgandılar. Okulların kapanması çocukları derinden etkiledi. Eğitim sistemindeki eşitsizlikler daha görünür oldu.  Akademik başarılar kadar öğrencilerin iyilik hâli de çok önemli. Bu durum sınav kaygısıyla ilgili değil, sürekli bunu konuşuyoruz ancak strese dirençleri, iyimserlikleri ve enerjileri önemli. Bunları nasıl oluşturabilirizi sormak lazım. Aslında temelde öğretmen öğrenci ilişkisini ele almamız gerekiyor.”

 

GELECEKLERİNİ YAZMALARI GEREKİYOR

Fernando Reimers ise Küresel vatandaşlık eğitimi ile ilgili yaptığı sunumda şöyle konuştu: “Okulların kişileri güçlendirmesi ve o kişilerin dünyayı etkileyecek olması çok önemli bir görev.1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde herkesin eğitim hakkı olduğu kararı alındı. Bu hareket insanları dönüştürdü. Kamu kurumları tarafından herkes için eğitim sunuldu. Bu bir devrimdi. 80 yılda daha kısa bir sürede eğitimin geldiği nokta çok etkileyici. Bu devrimin amacı aydınlanma hedeflerinin geçekleştirilebilmesi ve dünyayı muhakeme edebilmek. Burada ‘ilerleme mümkündür olgusunu öğretebilmek’ ve ‘kozmopolitan ne demek’ anlatabilmek gerekiyor. Ama öncesinde kişilerin kendini anlayabilmeleri gerekiyor. Farklı eğitim sistemlerinden çıkıp Gretha gibi sesini duyuran birçok kişi var. Okulların kuruluş amacı öğrencilerin yorumlayabilmelerini sağlamak ve insan oldukları için haklarına sahip çıkmak. Bunları nasıl hızlandırabiliriz, eğitim sistemlerde bu kişilerin sayısını artırmak için neler yapabiliriz? Okulda öğrencilerle okul dışında da bağlantı kurumak ve zorlukları anlamalarını sağlamak gerekiyor. Matematikte, fen bilimlerinde ya da coğrafyada öğrendiklerini dış dünyada uygulayabilmek, fark yaratabileceklerini anlamak, geleceklerini şekillendirmek. Küresel vatandaşlık eğitiminde bahsettiğim şey bu aslında. Farklı bir şeyden bahsetmiyorum.”

 

OKULLARDAKİ PANKARTLAR DEĞİŞMELİ

Küresel Eğitim Danışmanı Prof. Dr. Ger Graus Obe de “Pandemi öncesinde de olan birçok sorun, pandemiyle birlikte sahneye taşınmış oldu. Telafi eğitimlerinde neyi yakalayacağımızı soruyorum. Konseptin bir tarafı sürekli aynı şeyi yaparak farklı bir sonuç beklemekten ibaret. Pandemiyle birlikte çocukların deneyimi arttı. Okul dışındaki deneyimleri fark ettiler. Çocukların kendi hikayelerini yazabilmeleri için okulda öğrendiklerini uygulayabileceği bir düzen yaratılmalı. Öğretip sınava sokarak bir şey elde edemeyiz. Artık okul duvarlarındaki şu kadar başarılıyız,  şu sıradayız ya da şunları yaptık gibi pankartlar kaldırılmalı. Onun yerine değişen mekân, değişen zaman, değişen düşünceler ve değişen gelecek ile birlikte umut yazılmalı” dedi.

Hürriyet