Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sınavında neler olacağı şimdiden öngörülebiliyor. Bir çoğu 50sine yaklaşan öğretmenlerin 240 saatlik video eğitimi, 580 sayfalık kitabı bitirmesi, ezberlemesi ve sınavdan da 100 üzerinden 70 puan alması çok zor görünüyor.

Haber Duruş Gazetesi yazarı Seyit Ahmet UZUN, uzman öğretmenlik sınavı sonrasında yaşanacakları yazdı. İşite o yazı:

Öğretmenlere bir hak verilecek ama bunu burunlarından getirecek şekilde yapmak ne kadar doğru!

İki yüz kırk saat eğitim, beş yüz seksen sayfa kitap ve yüz üzerinden yetmiş zorunlu...

Özellikle başöğretmenlik sınavına girecek öğretmenlerin yaş itibarıyla en az ellinin üstünde olduğu göz önünde bulundurulursa bu sınavda başarılı olma ihtimalleri tahmin edilebilir.

Sanki bu sınavla öğretmenlere şu denilmek istenmektedir; Biz size bir hak verdik ama siz beceriksiz çıktınız! Yapacak bir şey yok!

Veya bu sınavı, verilmek istenmeyen unvanın meşru maskesi olarak mı görmeliyiz?

Öğretmenlerden kendi alanları dışındaki özel konuları hem de detaylı uzmanlık gerektirecek kadar ince işlenmiş konuları ezberlemelerini beklemek ne kadar doğru olur? (Ve emekli olduktan sonra uzmanlığı da başöğretmenliği de bitecek olması da ayrı bir garabet. Emekli olunca uzmanlık da mı bitiyor? Bu da ayrı bir yazı konusudur.)

Peki bu kadar sene eğitim ve öğretimin içinde olan binlerce öğrenci yetiştiren öğretmenler bu sınava girip başarılı olamadığında neler olacak?

Ben kaydedilecek ekonomik geliri şimdilik konuşmayacağım. Üzerinde duracağım konu sınavdan sonra öğretmenlere uygulanacak itibar suikastıdır.

Beş yüz seksen sayfa ve her öğretmenin kendi alanıyla ilgili olmayan genel eğitim öğretim, rehberlik, eğitim metod ve uygulamaları, eğitim tarihi süreçleri... Bunların gereksiz olduğunu söylemiyorum tabi ki ama uzmanlık ve başöğretmenlikle ilgili olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Uzmanlık/başöğretmenlik öğretmenlerin kendi alanlarında kendilerini geliştirmeleriyle alakalı olmalıydı.

Bununla birlikte itibar kaybı yaşayan öğretmenlerin bu sınavda başarılı olamaması durumunda (ki eğitimler ve sorumlu olunan sayfalar bu sınavın zor olacağına işaret ediyor.) Söylenecek sözler, dedikodular kulaklarımda çınlıyor gibi;

Kendileri başarılı olamayanların yetiştirdikleri nasıl başarılı olsun?

Öğretmenlerin başarısızlık karnesi!

Sıfır çeken öğrencilerin başarısız öğretmenleri!

Bunlar mı öğretmen?

Çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz?

Uzman/başöğretmen olmak ve seminerlere, eğitimlere katılmak için birçok kriter konulmuş ve öğretmenler bu özelliklere sahip olarak eğitime başladılar. Bundan sonra temel bir ilke belirlenir. On ve yirmi yıl üzerinden uzmanlık ve başöğretmenlik hakkı eğitimleri tamamlamak şartıyla verilir. Böylece öğretmenler arasında hem ayrım hem de aynı işe ayrı ücret garipliği ortadan kalkmış olur.

Bir de madem öğretmen bu hakka sınavla sahip olacak o halde on veya yirmi yılın ne önemi var ki! Bütün öğretmenler sınava girsin başarılı olanlar uzman olsun.

Gördüğüm kadarıyla öğretmenler aldıkları ücretin az olmasından dolayı bu sınava son hızla hazırlanıyorlar. Bu işi içlerine çok sindiremeseler de yazlarını bu sınava ayırıyorlar. Öğretmenler üzerlerine aldıkları işi ciddiye alarak yapmaktadırlar. Çünkü bunun sonunda (alacakları ek ücret önemli olsa da) toplumda, sosyal medyada, sosyal platformlarda itibar suikastına uğramak da vardır. Ve bir öğretmen için sınavı kazanamamaktan daha vahim ve acı durum başarısızlıkları üzerinden yapılacak değerlendirmelerdir.

Bununla ilgili olarak doktorlar da uzman olmak için sınava giriyorlar değerlendirmesi yanlış bir kıyastır. Çünkü uzmanlık sınavına giren bir doktor özel bir alanda söz sahibi olmaktadır. Görev, alan, sorumluluk değişmektedir. Bu şekilde bir doktor göz, kulak burun boğaz, ortopedi, genel cerrah, dahiliye, cildiye, üroloji gibi farklı alanlarda ihtisaslaşmış olur. Bir de doktor sınavı kazanamadığı zaman sınavda başarırız olmuştur. "Şuna bak bir de doktor olacak bir sınavı başaramıyor!" diye linç girişiminde bulunulmuyor. Çünkü bir eğitimci değil! Öğrencileri sınava hazırlamıyor.