Huzurum, yoldaşım oğlum…

Kollarıma geldiğin andan itibaren kokusunu yüreğime kazıdığım yavrum.

Dünya telaşlarının hepsini bir sandığa koyup derin denizlere attım sen gelince. Korkularımı, üzüntülerimi öteledim senin büyütmenin heyecanıyla. Bilir misin ne kadar zordu seni hayata hazırlarken ‘biz ‘olmanın yanı sıra ‘ben ‘kalabilmek.

Her annenin yaşadığı zorlukları ben de yaşadım elbette. Uykusuz geceler, seni başkalarına emanet edip görevime devam ettiğim saatlerde çektiğim vicdan azabı bu zorluklardan en basit olanlarıydı belki de. İlklerini yaşamaya başladığımız zamanlarda fark ettim ne kadar uzun, zor ve bir o kadar da muhteşem bir yolculukta birlikte yol aldığımız.

Kavram karmaşası yaşadım çoğu zaman. Gençtim, gurbet ellerdeydim.Kadın, insan, arkadaş, öğretmen… Gün içinde büründüğüm onca rolden sonra akşam olup da seninle başbaşa kaldığımızda ‘ anne ‘ halime büründüğümde yaşadığım mutluluğu hangi kelime tanımlayabilir ki ?

İlklerin, ilklerimiz; İlk ateşlenişin, ilk dişin, ilk kelimen, ilk adımın, ilk düşüşün, ilk kalkışın… Gizlice kolladım seni denizde, parklarda bahçelerde. Bir gün gelip de bensiz kaldığında hayat sana iyi davranabilsin diye kendi başına ayağa kalkabilmeyi öğrettim sana.

Yaptığım yemeği beğenmeyince seni aç yatırdığımda, canın yandığında veya ödevlerini o minicik ellerin yorulana dek yalniz başına yaptırdığımda, seni uyutup gizli gizli ağladım hep.

Bilgiye aç beynin sorular sormaya başladığında tam zamanıdır diyip etiğe dair paylaşıma başladık seninle. Neşet Ertaş’ın dediği gibi, türkü söyleyen insanlardan zarar gelmez dedik, türküler okumaya başladık birlikte. Uzun gecelerimize ninni yerine yoldaş oldu türkülerimiz. Gün geldi mesleğin olmasına karar verdin bağlamanın ve türkülerin.

Seni eleştirdiğim, yanlışlarını yüzüne direkt söylediğim, hatta tartıştığımız zamanlar da oldu elbette ama yürümek istediğin yolda en büyük destekçin olduğumu da bildin her zaman. Kuşak çatışması dediğimiz dönemi yaşamadık biz. İçimde her zaman sakladığım çocuk buna yardım etti belki de.

Seni anlatmak bir mektup değil bir kitapta bile mümkün olmaz aslında. İnsan ruhunun diğer yarısını satırlara dökemez ki.

İlk okumaya başladığın andan itibaren hayata hazırlanabilmen için ne gerekiyorsa yapmaya çalıştım. Çalıştım diyorum zira ben de bir insanım, hatalarım, kusurlarım olmuştur elbette. Şunu iyi biliyorum ki insana ve emeğe saygıyı, koşulsuz sevgiyi öğrettim sana. Önce kendine sonra vatanına iyi bir evlat olarak yetişmen için elimden geleni yaptım, vicdanım rahat.

Gözümün nuru; Ben seni aydınlık günlerde büyütebileyim diye evlatlarını şehit olarak toprağa veren anneleri,ve aldığımız her özgür nefesi, üzerinde yaşadığımız toprağı, yarınımızı borçlu olduğumuz önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün eli öpülesi annesi Zübeyde Hanım ‘ı ve beni ömrünün sonuna dek yüreğinden çıkarma.

Gelişinle beni dünyanın en mutlu insanı yapan ’annem ‘ dediğinde ömrüme ömür katan yavrum, dilerim ki huzur, sağlık ve mutluluk yoldaşın olsun.

Gurur kaynağım, onurum, ömrün su gibi aziz, ekmek kadar bereketli olsun…

Meral ÖKTEM
guncelegitim.com