11 ile giden öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılar daha varır varmaz başlamaktadır. Çoğu yerde öğretmenleri karşılayan, kalacakları yere götüren, okulların yerini ve durumunu anlatan bir yetkili olmamıştır. Bunun nedeni oradaki eğitim yöneticilerinin de aynı zamanda birer depremzede olmaktan dolayı yaşadığı daha vahim gündelik uğraşlardır. Fakat kuşkusuz bu durum, MEB’in çok önceden düşünüp çözmesi gereken bir durumdur.

Normalde böyle olağanüstü bir durumda görev yapan öğretmenlere ek dersin iki katı ücret verilirken, bu illere gönüllü olarak giden öğretmenlere hiçbir ücret ödenmemektedir. Bölgeye gönüllü olarak giden öğretmenlerin birçoğuna MEB tarafından yolluk ve harcırah dahi verilmemiştir. Depremin eğitimde açtığı yaraları sarmak için kendinden fedakarca gönüllü olan öğretmenlere dair hiçbir teşvikin de söz konusu olmaması, gönüllü öğretmen sayısının yetersiz düzeyde kalmasına yol açmıştır. 

Buralarda eğitim yöneticileri de depremzede olduğu için öğretmenler eğitimin planlamasını da kendileri yapmak durumunda kalmaktadır. Birçok okulda müdür ve müdür yardımcılarına ulaşmak dahi mümkün olmamış, en basit ihtiyaçlar dahi öğretmenlerin inisiyatifiyle çözülmeye çalışılmıştır.

Yemek dağıtma çadırlarında sıraya girerek yemek yemeye çalışan öğretmenlerin okulların kantinlerinden yemek ve içecek ihtiyacını çözmesi de kantinlerin büyük çoğunluğunun kapalı olması, açık olanların bazılarında ise mallarını karaborsa hale getirip fahiş fiyatlarla satması nedeniyle imkansızlaşmıştır.

Bölgeye gönüllü olarak ya da geçici görevle giden öğretmenlerin konaklama ihtiyaçları da baştan savma biçimde çözülmektedir. Pansiyonlarda ağırlanan öğretmenlerin birçoğu yorgan, yastık, çarşaf dahi bulamadığını; bazıları konakladığı yerde priz dahi bulamadığını iletmiştir. Bu illerde görev yaparken tekrar tekrar depremlerle sarsılan öğretmenlerden bazıları kaldığı pansiyon binaları güvenli olmadığı için ulaşabildikleri yetkililerden çadır talep etse de, “çadır yok” yanıtı almıştır.

Özellikle çadır ve konteynırlardaki materyal sayısının yetersizliğine ilişkin muhatap bulamayan öğretmenler anlık çözümlerle eğitim vermeye çalışmaktadır. Yeri geldiğinde katlanan masalardan yazı tahtası, kuru meyve sandıklarından öğrencilerine oturak yapan öğretmenlerin, talep ettiği materyallerin birçoğunun depolarda olduğu söylense de o araçların depodan nasıl ve kimlerin talimatıyla getirileceği bilinmemektedir. Yani koordinasyon anlamında tam olarak bir kaos vardır.

 

DERHAL ATILMASI GEREKEN ADIMLAR

Milli Eğitim Bakanlığı, reklam ve makyaj çalışmalarına ara verip acil olarak şu adımları atmalıdır:

11 ildeki eğitimin en büyük sorunu öğretmen yetersizliği olduğu için;

Bu bölgedeki öğretmen açığının rakamsal olarak ne olduğu bilimsel yöntemlerle tespit edilip, bu açığı kapatmak için bir ordu gibi yıldan yıla çığ gibi büyütülen ataması yapılmayan öğretmenleri atama yöntemine gidilmelidir. 

Başka illerdeki norm fazlası öğretmenlere bu 11 il için görevlendirme kabul ederlerse mümkün olan en yüksek sayıda ek ders ücreti yatacağı söylenmeli, bir cazibe yaratılmalıdır.

MEB’in görevi öğretmenlerin fedakarlığı, cefakarlığı üzerinden puan toplamaya çalışmak değil, öğretmenin de öğrencinin de cefa çekmemesini sağlamaktır.  O yüzden gönüllü öğretmenlerin vicdanını kullanarak emek sömürmeyi değil, bölgeyi eğitimciler için makbul kılmaya uğraşmak, özendirici unsurlar yaratmak Bakanlığın görevidir. Bu işe 11 ilde görev yapan ve yapacak öğretmenlere maaşlarının 1.5 katını ödeme kararı almakla başlanabilir. 

Bazı illerde depremzede öğretmenlerin idari izinlerinin bittiği duyurulmaktadır. Ancak bu öğretmenlerin şehirlerine döndüğünde nerede kalacağı, kalmak için buldukları yerler görevli oldukları okullara uzaksa ulaşımın nasıl sağlanacağı gibi maddi unsurlar hala soru işareti olarak durmaktadır. Bakanlık bu sorunlar için pratik ve somut çözümleri derhal üretmelidir.

Eğitimin sürdürülmeye çalışıldığı çadırların hepsine elektrik sistemi getirilmeli, çadırlar su baskınlarına uğramayacak ve rüzgarda uçuşmayacak hale getirilmeli ve bu çadır eğitiminin ancak ve ancak geçici bir çözüm olması gerektiği unutulmamalıdır.

Her önüne gelen gerici vakıfla protokol imzalayan MEB, bu kez bu alışkanlığını öğrencilerin ve eğitimin lehine kullanmalı, telekominikasyon şirketleriyle okullara düzgün internet hizmeti verilmesi konusunda anlaşmalıdır. 

Depremin vurduğu illerde okul öncesi eğitim tam anlamıyla boşlanmıştır ve bu boşluktan vakıf maskesi takmış tarikatlar yararlanmaktadır. Bu mecbur bırakma politikası, bu afeti bile fırsata çevirme düşkünlüğü kabul edilmez. MEB, burada derhal okul öncesi eğitim konteynırları oluşturmalıdır. 

 

EĞİTİM-İŞ DİYOR Kİ:

Bakanlığı süresince eğitime zarar veren birçok uygulaması nedeniyle defalarca istifasını istediğimiz Milli Eğitim Bakanı, ülkenin genelinde eğitim yaralı, 11 ilindeyse ağır yaralı durumdayken milletvekilliği derdine düşmüştür.

Kendisine çağrımız, giderayak da olsa bir kez olsun o koltuğun hakkını vermesi ve yukarıda saydığımız maddeleri hayata geçirerek depremin vurduğu illerde eğitimi iyileştirmesidir. 

Bu tablo, “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” kesin hükmünde bulunan 

Anayasanın 42. Maddesine, Milli Eğitim Temel Kanunu’na ve sosyal devlet ilkesine aykırıdır; o yüzden bu rezil tablonun sürdürülmesi sadece ihmal değil, suçtur!  

“Eğitimde feda edilecek fert yoktur” diyen Başöğretmenimizin kurduğu bu ülkede, 2023 yılında böyle bir rezil tabloya yol açmak ve bundan dolayı övgü beklemek skandaldır!

Eğitim-İş olarak bu illerimizdeki eğitim uygulamalarını özel olarak ve yakından takip ettiğimizin, her yanlış ve eksik uygulamada kamuoyunu bilgilendirme görevini ifa edeceğimizin, hesap soracağımızın altını çiziyoruz.

EĞİTİM-İŞ